
UYUMSUZLAR FRAKSİYONU
Anarşistler arasındaki ilişkiler üzerine yıllardır yazılıp çiziliyor, çeşit çeşit teoriler üretiliyor. Hatta, öyle ki, yaşadığımız topraklarda anarşist sıfatını kullanan grup ve kişilerin faaliyetlerinin büyük bir bölümü bu tür ilişkilerin normlarını belirleme çabasından müteşekkil, bile diyebiliriz. Devlete, otoriter kurumlara, hiyerarşinin her çeşit versiyonuna karşı aktif mücadele etmek, bu uğurda bağımsız eylemini organize etmek söz konusu olduğunda ismini, cismini duymadığımız, varlığından habersiz olduğumuz birçok çevre, sıra “anarşistler arasındaki ilişkiler” meselesine geldiğinde sayfalar dolusu veciz fikirlerini ortalığa saçmaktan imtina etmiyor. Sol gelenekte adı trafik polisliği olarak konulan bir pozisyon günümüzde anaakım anarşistler arasında giderek güç kazanıyor.
Bu girizgâhı yapmamız, son günlerde eşit uzaklıkta olduğumuz bazı anarşist çevrelerin kendi arasında sürdürdüğü “şiddet” temalı tartışmalara ilişkin duruşumuza dair kısaca bilgi vermek zorunluluğundan. İstanbul’da gerçekleşen 1 Mayıs mitinginde yaşanan küçük çaplı birtakım tartışmaların günlerdir liberter ortamların temel malzemesi kılınması, zıtlaşan tarafların kendi argümanları düzleminde olaya dair çarşaf çarşaf açıklamaları üzerine, muhatap olduğumuz dostlarımız bu somut durum hakkında genelde İsyancı Anarşistlerin, özelde Uyumsuzlar Fraksiyonu’nun tutumunu öğrenme taleplerini sundular. Bu nedenle, muhataplık ilişkisi kurmadığımız iki taraf arasında gerçekleşen somut ihtilaf üzerine uzun boylu yorumlar yapmayı arzu etmememize rağmen, mevzunun “anarşistler arasındaki ilişkiler” ve “şiddet” dolayımına uzanan yanlarına dair birkaç satır yazmak zorunda kalıyoruz.
En başta, ayrı ayrı öznelerden dinlediğimiz yaşanan somut olayda her iki tarafı da kendi nezdimizde haklı addetmediğimizi, iki tarafın da destekleyeceğimiz bir duruşa sahip olmadıklarını belirtelim. Büyük Gösteri’nin suni muhalefet arenasına katılmayı reddeden, varoluşsal öfkesini kendi özgücüyle, randevusuz ve bağımsız eylemlerle pratiğe dökmeyi seçen İsyancı Anarşistler olarak 1 Mayıs karnavallarına iradi olarak katılmamaktayız bilindiği üzere. O zeminlerin isyana dair herhangi bir kazanımı olmadığını yıllardır açık açık ifade ediyoruz ve somut durum her seferinde yaptığımız tespitleri bir kez daha doğruluyor. Sosyal merkezcilik anlayışı temelinde kitlelerin arasında propagandif saiklerle kortej oluşturmak, bayrak sallamak bizim onayladığımız bir “eylem” biçimine denk düşmüyor. Dolayısıyla, varlığını, örgütlülüğünü böylesi zeminler üzerinden kurmaya emek harcayanların kendi aralarında girdikleri görünürlük kavgasına taraf değiliz. Yaşanan olayın basitliğine rağmen, ısrarla meselenin abartılmasını, koca koca laflarla fırtınalar kopartılıp, tecrit kampanyaları açılmasını da doğru bulmuyoruz.
Bu topraklarda anarşist sıfatını kullanan güçlerin zorunlu olarak birarada durması, birbirleriyle mecburi bir yoldaşlık ilişkisi kurmasının saçmalığını defalarca belirttik. Nasıl ki, sol gelenek içindeki mevcut eğilimler, gelişmelerine paralel olarak kendi modelleri doğrultusunda Maocu, gerillacı, Sovyetçi vb.ideolojik/örgütsel referanslarla yol aldılarsa, bu tür bir ayrımın anarşistler arasında da bilfiil yaşandığını herkes kabul etmeli. Artık, dünyanın birçok köşesinde olduğu gibi burada da, genel çerçevede “anarşistler”tanımıyla anılacak bir güruh mevzubahis değil; bu topraklarda da anarşistler kümesi, anarşist komünistler, sendikalistler, dernekçiler, bireyciler, formel örgütlenme yanlıları ve enformel eylem grupları biçiminde derin bir ayrışma yaşadı/yaşıyor. Bu ayrışmanın, beş benzemez grup ve bireyin zorunluluk algıları nedeniyle yan yana durma külfetine son vermesi hasebiyle, ziyadesiyle hayırlı olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, herkesin kendisiyle taban tabana zıt perspektiflere sahip ekipler arasında yıpratıcı tartışmalarla vakit ziyan etmektense, kendi benzerleriyle eylemesi için elverişli koşullar mevcut.
Bu koşullar dahilinde, 1 Mayıs mitinginde kendi örgütsel kortejini oluşturmuş, alanda iç disiplinine göre hareket etmeyi seçmiş DAF-LAF grubunun içine zorla istediği biçimde girmeye çalışan kişilerin neyi amaçladıklarını anlamıyoruz. DAF, kendisini içki karşıtı, örgütsel disiplin yanlısı bir grup olarak var etme hakkına sahiptir. Bu anlayışı doğru bulmayanlar, kendi benimsedikleri doğrular ekseninde kendi varoluşlarını inşa etmekle yükümlüdür. Kendi eylemini, kendisiyle benzer düşünenlerce gerçekleştirmeyi amaçlayanlara yönelik bir saldırı söz konusu olduğunda işin rengi farklıdır; beğenmediği, benimsemediği bir ekibin işleyişini sabote etmek için varlığını dayatanlara karşı yaptırım uygulandığında farklı. DAF’ın ilke olarak benimsediklerine itirazı olanlar, onlarla yan yana yürümek için çaba harcamaz, illa 1 Mayıs’ta yürümek gibi bir dertleri varsa kendi kortejini oluşturur. Öyle bir kortej oluşturulduğunda, DAF grubundan “sizin içkiyle yürümenize izin vermeyeceğiz” şeklinde bir saldırıya maruz kalırlarsa, bu kortejdekiler dayanışma gösterilmeyi hak ederler. Ama yaşananlara bakılırsa, bir-iki insanın keyfe keder ‘sizin kortejiniz içinde kendi kafamıza göre takılacağız’ şeklinde karikatürize edecebileceğimiz bir tutumu sahiplendikleri görülüyor. Bu nedenle, meselenin içki içmek caiz midir,değil midir tarzında bir tartışmadan ziyade “aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde” şiarına uygun davranılmasına doğru evrilmesi gerekli.
Ayrıca, hiç kimsenin başka bir gruba “sizin ilkeleriniz anarşizmle bağdaşmıyor, size öğretelim de ona göre davranın” dayatmasında bulunma hakkı yoktur. Kendilerine anarşist hareketin kanaat önderleri misyonu biçmiş birtakım aklıevvel zevatın, alışık oldukları konformist varoluş kanallarını tıkayanlara karşı geliştirdikleri dedikodu ve yıpratma kampanyalarına fazlasıyla maruz kalmış olan biz İsyancı Anarşistler, durumdan vazife çıkarırcasına “tecrit” çığlıkları atanların anarşiyle, anarşistlikle bağlarının ne denli ince olduğunu yakinen bilmekteyiz. Bu tür kampanyaların ateşli savunucularının, kendi eylemlerini var edecek iradeden, oluşlarına anlam kazandıracak cüretten yoksun oldukları için önlerine iş olarak, kendi liberal tahayyüllerine uyum sağlamayan güçleri sinsi taktiklerle yıpratmayı koyduklarına vâkıfız. Bu nedenle, böylesi şahısların argümanlarıyla gelişen her sürece, alınan her tavıra şüpheyle yaklaşmayı ilke olarak kabul etmekteyiz.
Son olarak, biz İsyancı Anarşistlerin içki vb. keyif verici maddelerin kullanımının tamamen bireylerin kendi seçimlerine dayanması gerektiğini savunduğumuzu, bu konuda otoriter bir dille lehte veya aleyhte kurallar koymanın anlamsız ve saçma olduğunu da not düşelim.