19 Ocak 2009 Pazartesi

Alternatif küreselleşme hareketinin şiarlarına yönelik kısa bir arkeoloji

GÖK

"Tarih, hayatta kalanlar tarafından yazılır, felsefe tuzu kurular tarafından; yaşayanlar ise deneyim sahibi olurlar." ( W.R. Lethaby)  
 

Gelip geçiciliğin, tüketim ikonografisinin ve burjuvazi açısından yönetim/karar alma süreçlerinde ulus devlet aracından ziyade şirketlerin merkezsiz, ağsı iktidarının adım adım kurumsallaşmasıyla birlikte düzene direnenlerin eski direniş araçları, örgütlenme biçimleri de işlevini kaybetti. Küresel kapitalizmin şirket kültüründen feyz alarak inşa ettiği ağsı iktidarına, ulusüstü örgütlenmesine karşı çeşitlilik ve çoğulculuktan güç alan/beslenen "uyumsuz" öznelerin minör direnişlerinin ağ tipi ördüğü dayanışmacı yanıtlar Yeni Toplumsal Hareketleri var eden temellerdir.

Anarşist teorinin gerek tarihsel geleneğinde, gerekse de güncel pratik eğilimlerinde tutkuyla sahip çıktığı hiyerarşisiz yatay örgütlenme, anti-otoriter eyleyiş biçimleri, doğrudan eylem ve doğrudan demokrasi perspektifleri içinde bulunduğumuz süreçte Yeni Toplumsal Hareketlerin tümünün dolaylı veya dolaysız benimsediği, uygulamaya çalıştığı vazgeçilmez ilke dizgelerini oluşturuyor

Kapitalizmin küresel ölçekte sermayenin hareketliliğinin önündeki eski sınırları kaldırma programatiğiyle kendini cisimleştiren küreselleşme seferberliği, dünyadaki toplumsal güçleri yeniden konumlandırması nedeniyle salt kapitalist stratejik anlamıyla sınırlı kalmadı. Bu yeni kapitalist saldırganlıktan daha doğrusu sistemin yeni sömürü ve tahakküm biçimlerinden mağdur olanlar, somut etkisini hissedenler de bu küresel saldırıya küresel ölçekte örgütlenerek yanıt vermenin yeni dil ve yöntemlerini aramaya başladılar. Kendi dayanışma ve ittifak zeminlerini bambaşka yollarlardan döşeyen birçok grup/hareket kendi şiarlarını ezilenlerin de, ezenlerin de parola olarak benimsediği "küreselleşme" ekseninde oluşturmasının elzem olduğu bir tarihsel evreye bu arayışla girildi. Böylesi bir arayış, somut tezahürlerini kapitalizmin yeni muktedirlerinin iktisadi yeniden yapılanmalarının stratejilerini belirlediği zirve toplantılarına karşı örgütlenen muhalif oluşumlarla görünür kıldı.

Nisan 1999"da Dünya Ticaret Örgütü"nün ABD"nin Seattle kentinde yaptığı toplantıya binlerce aktivist bloke ve teşhir etme, kendi alternatif seslerini duyurma perspektifleriyle müdahil oldukları anda bütün dünya yepyeni bir muhalefet biçimiyle karşı karşıya kalmıştı. İşsizler, işçiler, ekolojistler, eşcinseller, feministler, anti-militaristler, öğrenciler gibi geniş bir sosyal aktör yelpazesine sahip olan Seattle eylemcileri, sermayenin küreselleşmesine yanıtın arkaik ulus devlet paradigmasına yaslanan eski muhalif örgütlenme tarzlarını aşan bambaşka şekillerde, bambaşka biçimlerde üretilmesinin altını çizdiler: Artık küreselleşmeyi kavramsal planda ontolojik olarak yadsımayan, kendi alternatif içeriğini pratikte yaratan bir karşıdan kuruculuk, sosyal hareketlerin yeni siyasal güzergâhını simgeliyordu. Adaletin ve özgürlüğün küresel planda mücadele hedefleri oldukları, sistem karşıtlığının alışılageldik ezberlerinin bozulduğu bir süreç yaşanmaya başladı böylelikle.

Söz konusu muhalefetin öznelerinin içinde geliştikleri koşullar, iktidarların da merkezi yönetim yapılanmasını terk ettikleri, kitleleri denetleme ve üretimin sürekliliğini sağlama konularında kendilerini yeniden yapılandırdığı bir tarihsel evrede vuku buluyordu. Küresel kapitalizm 1970"li yılların ardından, modernist dönemine özgü merkezi örgütlenme, düzenli işe dayalı yeniden üretim döngüsünü terk ederek hizmet sektörüne ve çalışma yaşamının McDonalds"laşması olarak da tarif edebileceğimiz esnek, geçici işgücüne dayalı enformasyon ve sembollerin öne çıktığı bir yapılanma içine girmişti. Gelip geçiciliğin, tüketim ikonografisinin ve burjuvazi açısından yönetim/karar alma süreçlerinde ulus devlet aracından ziyade şirketlerin merkezsiz, ağsı iktidarının adım adım kurumsallaşmasıyla birlikte düzene direnenlerin eski direniş araçları, örgütlenme biçimleri de işlevini kaybetti. Aydınlanma döneminin mirasını taşıyan büyük idealler ekseninde ikili karşıtlıklar temelinde konumlanmaya dayanan klasik mücadele silahları bir anda tutukluk yapmaya, hatta sistemin sürekliliğini sağlayan gösteri metaforunun parçaları olmaya başladılar. Parti, sendika vb. gibi merkezi örgütlenme tarzlarıyla gelişen muhalefet odakları, kapitalizmin merkezsizleşme evresine bozucu ve yıkıcı yanıtlar üretebilecek güçten düştü ve arkaikleşti.

Yeni Toplumsal Hareketler diye anılan sosyal güçler, en dar anlamıyla bu realitenin bilincine vararak adem-i merkeziyetçi biçimde örgütlenen sosyal gruplardır. Küresel kapitalizmin şirket kültüründen feyz alarak inşa ettiği ağsı iktidarına, ulusüstü örgütlenmesine karşı çeşitlilik ve çoğulculuktan güç alan/beslenen "uyumsuz" öznelerin minör direnişlerinin ağ tipi ördüğü dayanışmacı yanıtlar Yeni Toplumsal Hareketleri var eden temellerdir. Peki, bu sosyal güçler hangi felsefi, siyasal referanslar üzerinden kendi toplumsal pratiklerini yaratıyorlar? Örgütlenme ilkeleri ve özgürlük idealleri hangi deneyimlerden, modellerden besleniyor? Bu çeşitlilik içindeki hareketlerin tümünün ortak keseni olarak gösterebileceğimiz değerler mevcut mu? Eski, alışılageldik muhalefet araçlarını aşan bir siyasal pratik sergilemeyi başarabildiler mi? Bu sorular kapsam ve içerik olarak uzun uzadıya derinleşmeyi hak eden cevaplar gerektiriyor tabii ki. Aşağıda, Yeni Toplumsal Hareketlerin siyasal referanslarından en önemlileri olarak algıladıklarımıza kısaca değinerek -her ne kadar yeterli olmasa da- bu sorulara kısmen bazı yanıtlar verebilecek bir çerçeve çizilmek amaçlanıyor. Alternatif küreselleşme hareketinin esin kaynaklarına yönelik kısa hatırlatmaların, bu hareketin çeşitliliğinden kaynaklanan amorfluğunun bazı vülger kategorizasyon meraklıları tarafından küçümsenme ve olumsuzlama vesilesi olarak algılanmasının önüne geçeceği inancıyla başlıkları sıralayalım:

1- Gilles Deleuze ve rizom

Merkezin ve hiyerarşinin olduğu yerde otoritenin de olduğu tarifi ve onun parçalanması, bozulması için melezliğe, oluş hallerine yaptığı özel vurgu nedeniyle Deleuze"ün teorisinin Yeni Toplumsal Hareketlerin kendilerini kurma üsluplarıyla yakın akrabalıkları mevcuttur. Dışlanmışların, azınlıkta kalmışların alanının köksüz, kökensiz, merkeze sahip olmayan muhalefet yapma biçimleriyle oluşturulabileceğine; evrensel hakikatlerin ve "tarihin yasalarının", Hegelci diyalektiğin yadsındığı/ yok hükmünde olduğu bir siyasal atmosferde rizomatik (köksap) arayışların özgürleştiriciliğine çağrıdır Deleuze"ün teorisi. Bağlantılar, eklemlenmeler ve geçiciliğin önkabulüyle gerçekleşen bireysel oluşların toplumsal pratiği de hiyerarşisiz, merkezsiz, minör muhalefet bileşimleri olacaktır. Rizom, dikey/piramidal bir yapılanmanın yerine yatay bir yayılmayı, "yersiz yurtsuz" bir konumlanmayı önerir. Bu konumlanmanın bile sabitliğini reddeder; özdeş çıkarlar etrafında dayatılan sürekliliğe karşı taşlaşmış konum ve pozisyonları aşan hareketli arzuları yüceltir. Böylesi ağların şekillendirdiği oluş halleri kimlik, çıkar grubu gibi tasniflerin ötesindedir. Modernist paradigmanın ikili karşıtlıklara dayanan geçerli algısını altüst eden, kendi "yerinden" itirazını, varoluşunu öncelik hiyerarşisi kurmadan hayata geçiren alternatif muhalefet güçleri farkında olsun ya da olmasın- Deleuze"ün rizomatik direniş ağından etkilenmeler taşımaktadır. Hiyerarşik otoriter sistemin altından bozuculuk faaliyeti dışında stratejik erek yükleyemeyeceğimiz (Deleuze zaten kavram olarak stratejiye de karşıydı) rizomatik oluş, salt sistemi yıkma dışında özgürlüğü öncesiz-sonrasız gerçekleştirme açısından da elzemdir. Nitekim, bahsettiğimiz sosyal güçlerin klasik "altın çağ" tespitleri veya öncelikli hedeflerin ardına öteledikleri arzuları mevcut değildir; ne yapılabiliyorsa insanın bireysel olarak somut etkilerini deneyimleyebileceği biçimde eylenmelidir, ve bu durum farklılığa ve özerkliğe biçilen değerle birleştiğinde yepyeni bir isyancı kuşağını müjdelemekteydi.

2- Antonio Negri ve çokluk

"Çokluk" aslında Spinoza"dan beri somut anlam ve içerik kazanmış felsefi bir tanımlamadır. Ancak Negri"nin "çokluk"a yüklediği anlam kendisi her ne kadar Spinoza"nın felsefi tespitlerinden beslense de- bizatihi aynı değildir. Spinoza, "çokluk"ta toplumsal hayatın dokusunu ve bireysel tözlerin ifade alanlarını odağına alırken, Negri bu felsefi arka planı titizlikle araştırmış ve benimsemiş olmakla birlikte "çokluk"u asıl olarak klasik Marksizmin sınıf kategorizasyonunun yerine ikame edilecek bir tasvir olarak kullanmıştır. Tarihin motoru ve öncüsü olarak proletaryanın, sınıf kavramının ideolojik ve fiili olarak etkisini kaybetmeye başladığı, bu paradigmanın güncel siyasal hareketliliğin öznelerini tanımlamaktan aciz kaldığı koşullarda "çokluk", Negri ve İtalyan özgürlükçü Marksistlerinin Marksizm"e yaptıkları otonomcu aşıya paralel olarak kullanım alanı kazanmıştır. Dışarısı olmayan, sınırsız ve merkezsiz biçimde (bir nevi Roma"sız bir Roma İmparatorluğu) tüm dünyayı bir ağ gibi saran egemen iktidar sistemini imparatorluk olarak isimlendiren Negri, bu iktidar sistematiğine karşı direniş potansiyeli/imkânı barındıran tüm alternatif hareketleri "çokluk" tanımlamasıyla ifadelendirmiştir. Çokluk, halk gibi birlik oluşturan bir nüfus yerine çok boyutlu, otonom bir çeşitliliğin ifadesidir. Yeni küresel isyancı kuşağını isimlendirirken eskinin kitle, güruh gibi edilgen grupsal özneleri yetersiz kalmaktaydı. Negri, bu çoklukların politik hareketliliğinin karakteristik özellikleri olarak post-yapısalcı teoriden esinlenen göçmenlik, hareketlilik ve özerkliği işaret eder. İtalyan otonomcu Marksist geleneğinin "kendi emeğini değerli kılma", "çalışma karşıtlığı", "parti örgütlenmesini dıştalayan yatay ilişkisellik biçimleri", "küresel vatandaşlık" gibi özgürlükçü yönelimleri bu teorik ufku simgelemektedir. Negri, dünyanın değişen çehresini simgeleyen genç işçiler, öğrenci hareketi ve alışılageldik Marksist terminolojide sınıf-dışı diye kategorize edilen işsizler, ev kadınları arasında alternatif bir ilişki yaratmak istiyordu ve bu alternatifler, somut izdüşümlerini Yeni Toplumsal Hareketlerin öznelerinin özerk pratiğinde gösterdi.

3- EZLN: Yerelden küresele

Güney Amerika"nın 70"li yıllardan beri siyasi literatürde bilinen alışılageldik gerilla hareketlerinin dışında/ötesinde bir deneyim olarak cisimleşen ve tüm dünyada iz bırakan Zapatist toplumsal pratik, alternatif küresel isyan hareketinin temel argümanlarının oluşturulmasında önemli katkılar sunmuştur. EZLN, kendi özgün politika yapma biçimlerini klasik sol mantıkla, modernist şablonlarla alakası olmayan bir "öteki siyaset" üzerine dayandırıyor. Zapatistler ne kırdan şehirlere ilerleyerek iktidarı fethetmek isteyen bir gerilla ordusu, ne de sistemle pazarlık ederek parlamenter sürece angaje olan pragmatistler olmak istemiyorlar. Felsefi referansları arasında modernist muhalefetin homojen örgütlenme ve iktidar amaçlı stratejik bir yol izleme gibi yaklaşımlarına yer yok. Kendilerini tarif edişlerinden örgütlenme tarzlarına, kullandıkları dilden üsluplarına kadar tözsel bir içkinlik kazandırdıkları liberter değerler açıkça gözlemlenebiliyor. Savaşmaktan çok konuşan, sözünü en önemli silahı olarak tarif eden, dünyanın tüm ezilen/horlananlarına açık "Galaksilerarası Toplantılar"la eskinin enternasyonalizm anlayışına yepyeni derinlikler kazandıran bir oluşum EZLN. Enternasyonalizmin ulus temelinde örgütlenmiş partilerin uluslararası temas ve dayanışmalarından mürekkep paradigmasına karşı EZLN, "yerlerarası" bir ilişkinin, farklıların ortak eyleyebildiği bir otonominin olanaklarını geliştiriyor. EZLN"nin alternatif küreselleşme hareketindeki muazzam popülerliği, bulunduğu alanda var ettiği otonomiye ve doğrudan demokrasi yoluyla yaşattığı yatay örgütlenmelere dayanıyor. Yerel güçlerin doğrudan eyleme geçme hissiyatıyla öne çıkarılmasının otantik bir "yerelciliğe" yol açmaması için de yeryüzündeki tüm "YA BASTA" (Artık Yeter) diyenlerle etkileşimli bir sürecin panzehir etkisini kullanıyorlar. Bu nedenle "Ya Basta" sloganı İtalya"dan Fransa"ya dünyanın pek çok yerinde irili ufaklı otonomların adı olabiliyor. Bugün alternatif küreselleşmecilerin her eyleminde ve ürettikleri söylemlerde Zapatist pratiğin somut izdüşümleri rahatlıkla ayırt edilebilir.

4- Anarşizm: Dipten gelen dalga

Anarşizmin toplumun kendisini devlet olmaksızın örgütleyebilmesinin imkân ve arzusunu içeren anlamına 21. yüzyılda en uygun düşen pratik adımlar bir bütün olarak alternatif küreselleşme hareketinin içsel dinamiklerinde "gizlenmektedir." Anarşist teorinin gerek tarihsel geleneğinde, gerekse de güncel pratik eğilimlerinde tutkuyla sahip çıktığı hiyerarşisiz yatay örgütlenme, anti-otoriter eyleyiş biçimleri, doğrudan eylem ve doğrudan demokrasi perspektifleri içinde bulunduğumuz süreçte Yeni Toplumsal Hareketlerin tümünün dolaylı veya dolaysız benimsediği ve uygulamaya çalıştığı vazgeçilmez ilke dizgelerini oluşturuyor. Saf ve katıksız haliyle bağımsız hareketliliğini en son 60"lı yılların sonunda kitlesel biçimde görünür kılmış olan anarşist hareket, artık "anarşi"nin adını anmaktan bilinçli biçimde imtina etseler bile küresel planda aktivizm geliştiren her grubun işleyiş ve tespitlerinde deyim yerindeyse etkili bir "siyasi bir hegemonya" sağlamayı başarmıştır. Günümüzde program ve strateji olarak en ortodoks pozisyonu işgal eden sol siyasi akımların bile anarşist/liberter şiarlar üzerinden kitlelere seslenmeye çalışması anarşizmin bu "hegemonyasının" göstergelerinden biri konumundadır. (Özellikle Troçkistlerin bu tip bir intihali ifrat noktasına taşımaları hem garip, hem de trajik oluyor tabii!) Anarşizm, heterojen kapsayıcılığı ve "kendin yap" savıyla, modernizmin klasik ikili saflaşmasında ekonomi-politiğin bilimsel yasalarıyla "yüce tarihin", üretim araçlarının gelişiminin nesnesi olmayı özgürlük için tatmin edici bulmayan yeni eylemci kuşağının arayışlarına en uygun varolma/hayat/örgütlenme kılavuzu. Çeşitli eğilimlerden anarşistlerin geçici işbirlikleri temelinde bir araya geldikleri Black Bloc( Kara Blok) deneyiminin içinde yer aldığı her eyleme damgasını vuran militanlığından, Hakim Bey"in T.A.Z (Geçici Otonom Bölgeler) adlı hareketliliğin ana enstrümanı olduğu "hemen şimdi, burada ideal özgürlük için alan yarat" önerisi ekseninde yaratılan "durumlara", isyankâr anarşi eğiliminin yıkıcı enerjisinden post-yapısalcı teoriyle girilen paslaşmalarla kazanılan düşünsel ufuk ve derinliğe anarşizm; Yeni Toplumsal Hareketlerin dinamiklerinin asıl besleyeni olarak tarif edilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder