10 Haziran 2011 Cuma

GÖSTERİ-META EKONOMİSİNİN GERİLEYİŞİ VE YIKILIŞI


GUY DEBORD

13-16 Ağustos 1965'te, Los Angeleslı siyahlar ayaklandılar. Trafik polisi ile yayalar arasında geçen bir olay iki günlük bir kendiliğinden ayaklanmaya yol açtı. Sürekli takviye edilen birliklere rağmen, düzenin kuvvetleri sokakların kontrolünü yeniden ele geçiremediler. Üçüncü güne gelindiğinde, civardaki silah dükkanlarını yağmalayarak silahlanan siyahlar, polis helikopterlerine ateş bile açabildiler. Ayaklanmanın Watts bölgesiyle sınırlı kalması, ve günlerce süren sokak çatışmalarının nihayetinde kontrol altına alınması, tanklarla desteklenen bir piyade tümeni dahil olmak üzere, binlerce polis ve askeri gerektirdi. Dükkanlar tamamen yağmalandı ve çoğu yakıldı. Resmi kaynaklar (27'si siyah olmak üzere) 32 ölü, 800 yaralı ve 3000 tutuklu rapor ediyordu.
Tarafların tepkiler oldukça aydınlatıcıydı: varolan sorunları açığa çıkaran devrimci bir olay karşıtlarının alışılmadık bir açıklığa [lucidity] yönelmesini provoke eder. Örneğin, Polis Şefi William Parker, doğru bir şekilde şunları öne sürerek tüm siyah örgütlenmelerinin arabuluculuk tekliflerini reddetmişti: "Bu ayaklanmacıların lideri yok." Siyahların artık hiçbir lideri olmadığı için, bu her iki taraf için de tam bir karar anıydı. İşsiz liderlerden birisi olan, NAACP genel sekreteri Roy Wilkins'in diyecek neyi vardı? Ayaklanmanın "gerekli her türlü kuvvet kullanılarak bastırılması gerektiği"ni söyledi. Ve [ayaklanmayı] şiddetle protesto eden Los Angeles Kardinali McIntyre, tam da Roma Kilisesi imajını modernleştirirken, en iyi siyaset olacağı varsayılabilecek [ayaklanmanın] bastırılmasında [kullanılan] şiddeti protesto etmedi; Katolikleri, yağmaya ve "görünürde hiçbir haklı gerekçesi olmayan bu şiddet"e karşı çıkmaya çağırarak, "bu önceden tasarlanmış ayaklanmanın herkesin komşunun haklarına karşı ve kanun ile nizama duyulan saygıya karşı" [olduğunu] açıklamıştır. Ve Los Angeleslı siyahların öfkelerinin "görünürdeki haklı gerekçelerini" (ancak asla gerçek olanlarını değil) kabul edecek kadar ileri gidenler ise, [yani] mankafa enternasyonal Sol'un tüm ideologları ve "sözcüleri", sorumsuzluğu, düzensizliği, yağmayı (özellikle de silahların ve alkolün ilk hedefler olması olgusunu), siyahların kavga ve kurşunlarını ateşleyen 2000 atışı kınadılar. Ancak Los Angeles ayaklanmacılarını hak ettikleri şekilde kim savundu? Biz yapacağız.

Watts patlamasına kadar, siyah yurttaşlık hakları gösterileri, liderleri tarafından, polisin ve ırkçılar tarafından [yapılan] --geçen Mart'ta Alabama, Montgomery'de yapılan yürüyüşte olduğu gibi-- en kaba şiddeti hoş gören yasal sistemin sınırları içinde tutulmuştur. Bu son skandalın ardından dahi, federal hükümet, Vali Wallace ve Martin Luther King arasında yapılan dikkatli anlaşma, 10 Mart'ta Selma yürüyüşçülerinin polisin ilk uyarısıyla onurla ve dualarla geri çekilmesine yol açmıştır. Göstericiler tarafından beklenen çatışma basit bir potansiyel çarpışma gösterisine indirgenmiştir. O anda şiddetsizlik cesaretinin en acınacak sınırına ulaşmıştı: ilk önce kendinizi düşmanın yumruğu karşısında korumasız bırakın, ardından ahlaki asaletinizi onu daha fazla kuvvet kullanmanın yaratacağı sıkıntıdan kurtarma noktasına kadar zorlayın. Ancak buradaki temel nokta, sivil haklar hareketinin sadece yasal sorunlara yasal araçlarla hitap etmesidir. Yasal sorunlar söz konusu olduğunda yasal yollara başvurulması mantıksaldır.Amerikalı siyahların gerçekte talep etme cesareti gösterdikleri şey gerçekten yaşama hakkıdır, ve son tahlilde bu toplumun toptan yıkılmasını gerektirir. Siyahlar günlük yaşamlarında kendilerini giderek daha yıkıcı yöntemler kullanmak zorunda bulduklarından, bu daha da açık bir hale gelmektedir. Mesele artık yalnızca Amerikalı siyahların koşulları değildir, ilk ifadesini Amerikalı siyahlar arasında bulan Amerika'nın koşullarıdır. Watts ayaklanması ırkçı bir çatışma değildi: siyah dayanışması siyah dükkan sahiplerine ve hatta siyah taksi şöförlerine kadar uzanmazken, ayaklanmacılar kendi yollarına giden beyazlara dokunmayıp yalnızca beyaz polislere saldırdılar.

Los Angeles ayaklanması, metaya karşı, işçi-tüketicilerin hiyerarşik bir şekilde meta standartlarına tabi olduğu bir meta dünyasına karşı bir ayaklanmaydı. Tüm ileri ülkelerdeki genç suçlular [delinquent, sorumluluklarını yerine getirmeyen] gibi (ancak, geleceği olmayan bir sınıf kesimi, önemli herhangi bir bütünleşme veya terfi etme şansına inanamayan bir proleter kesimi olmaları nedeniyle onlardan daha radikal bir şekilde), Los Angeleslı siyahlar modern kapitalist propagandayı, onun bolluk reklamını kelimesi kelimesine almaktadır. Şimdi gösterilen ve soyut bir şekilde erişilebilir olan tüm nesnelere sahip olmak istiyorlar, çünkü bunları kullanmak istiyorlar. Bu yolla onlar kendi değişim-değerlerine; onları kendi amaçları doğrultusunda şekillendiren ve komuta eden, herşeyi önceden seçen meta gerçekliğine meydan okuyorlar. Hırsızlık ve hediye yoluyla, metanın baskıcı rasyonalitesini anında çürüten, onun ilişkilerinin ve hatta onun üretiminin rastgele ve gereksiz olduğunu ortaya döken bir kullanımı yeniden keşfediyorlar.

Yağmalama, doğal olmayan ve insanlık dışı bir meta bolluğu toplumuna karşı gösterilen doğal bir tepkidir. Anında olduğu haliyle metayı gözden düşürür, ve metanın en nihayetinde ima ettiği şeyi gözler önüne serer: ordu, polis ve devletin silahlı şiddet tekelinin diğer uzmanlaşmış müfrezeleri. Bir polis nedir? O, metanın faal hizmetçisidir; işi insan emeğinin belli bir ürününün --(ondan faydalanmak isteyen herkese bağlı olan, pasif, cansız bir nesne [olarak]) basitçe bir buzdolabı veya tüfek haline gelmesi yerine, büyüleyici karşılığının ödenmesi gereği özelliğine haiz-- meta olarak kalmasını sağlamak olan, metaya tamamen itaat eden bir insan. Siyahlar, polise mecbur olma utancını reddederken, aynı zamanda metalara mecbur olma utancını da reddediyorlar.

Kapitalist gösteriyi göründüğü haliyle alarak, siyahlar zaten gösterinin kendisini reddetmektedirler. Gösteri kölelerin uyuşturucusudur. Harfi harfine kabul edilmek üzere değil, erişilmez bir şeyin peşinden gidercesine takip edilmek üzere tasarlanmıştır; bu ayrım ortadan kaldırıldığında, hile ortaya çıkar. Bugün Birleşik Devletler'de beyazlar metaların kölesi haline gelirken, siyahlar bunu olumsuzlamaktadırlar [yadsımaktadırlar]. Siyahlar beyazlardan daha çok şey talep ediyorlar --bu, beyaz toplumsal sistemin dağılması dışında hiçbir çözümü olmayan sorunun özüdür. Kendi köleliklerinden kurtulmak isteyen beyazlar işte bu nedenle ilk önce siyah devrime katılmalıdır --tabii ki, ırksal bir dayanışmada değil, metanın ve devletin birleşik bir küresel reddinde.

Gösteri evrenseldir, aynen meta gibi küreyi dolaşır. Ancak meta dünyası sınıf çatışmasına dayandığı için, metanın kendisi bizzat hiyerarşiktir. Metanın (böylece de rolü meta dünyasını bilgilendirmek olan gösterinin) hem evrensel hem de hiyerarşik olması gereği, evrensel bir hiyerarşikleşmeye yol açar. Ancak bu hiyerarşikleştirmenin gizli kapaklı kalması gerektiği için, gizli kapaklı bir biçimde ifade edilir.

Amerikalı siyahlar, sessiz kaldıkları müddetçe çoğu olayda hayatta kalmalarına müsade edileceğinden emin olabilirler. Kapitalizm, "refahı" en yoksul olanlara dağıtabilecek kadar devlette yeterince yoğunlaşmış ve [onunla] birbirine bağlı hale gelmiştir. Ancak toplumsal olarak örgütlenmiş bir hayatta kalmanın ilerlemesi karşısında çok geride kalmaları olgusu nedeniyle, siyahlar hayatın sorunlarını ortaya çıkarırlar; onların asıl olarak talep ettikleri şey hayatta kalmak değil yaşamaktır. Siyahların sigorta ettirecekleri bir şeyleri yoktur; onların misyonu tüm eski özel sigorta ve güvenlik biçimlerini yıkmaktır. Gerçekte oldukları şekilde gözükürler: Amerikanın büyük bir çoğunluğunun değil, tüm modern toplumun yabancılaştırılmış yaşam tarzının uzlaşmaz düşmanları. En ileri endüstriyel ülke, sistem yıkılmadığı sürece her yerde izlenmesi gereken yolu göstermektedir bizlere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder