22 Ekim 2009 Perşembe

MASKELERİN ARDINDA ÖZGÜRLÜK VAR



GÖK



"Onur, milliyeti olmayan o ulustur, aynı zamanda bir köprü olan o gökkuşağıdır. İçinde hangi kanın aktığı önemli olmayan kalpteki o tınıdır; sınırlar, gümrükler ve savaşlarla alay eden o asi itaatsizliktir"




1 Ocak 1994 tarihinde o güne kadar dünya kamuoyunun pek de adını bilmediği bir coğrafyadan yükselen ayaklanma, gözleri Meksika’nın güneydoğusuna çevirmişti. Genelde Meksika’nın en yoksul ve dışlanmış topluluğunu oluşturan Maya yerlilerinin yaşadığı Chiapas adlı bu coğrafyada, sömürü dozajını azamiye çıkarmayı amaçlayan kapitalist küreselleşmenin NAFTA’sına karşı doğrudan bir tepki örgütlenmişti - ya da o günlerde hepimiz eylemi salt bununla sınırlı sanmıştık. 70’lerde Latin Amerika’yı sarsan gerilla hareketlerinin çoğu farklı biçimlerde kendini yeniden inşa etmeyi seçmişken, o yıllarda bile kır gerillası mücadelesinin yaygın biçimde kabul görmediği Meksika gibi bir coğrafyada 90’ların ortasında bir anda ortaya çıkan, kentleri ve kasabaları işgal edecek derecede organize olmuş, kar maskelerini yüzlerinden bir an bile çıkarmayan binlerce kadın ve erkek de kimdi? Böylesi bir kitleselliğe ulaşan gizli çalışma nasıl ortaya çıkmıştı?

Zamanla maskelerin altında gizlenen yüzlerin, sanılandan çok daha büyük bir adımın ve düşüncenin yaratıcıları olduklarını hep birlikte öğrendik. Kendilerine EZLN adını veren bu grup, klasik gerillacılıkla da, alışılageldik direniş yöntemleriyle de ilgisi olmayan, daha doğrusu eski mücadele paradigmalarını aşan bir kuruculuğun öznesiydi. EZLN, kendi taleplerini kamuoyuna dillendirdiği metinlerinde çarpıcı bir yaratıcılığı serimliyordu. Uzun zamandır sol ajitasyonun sözlüğünden silinmiş olan edebi doku, Marcos’un imzasıyla yeni bir politik hattın anlaşılır kılınmasında başroldeydi. Bu üslup, kendi mütevazı görüntüsünün ardında son derece derin anlamlar da barındırıyor, Deleuzyen arzu politikasının kitlesel ete kemiğe bürünmesini tüm dünya somut bir örnek üzerinden adım adım izleme şansına nail oluyordu. EZLN, rizomatik ağlar üzerinden kendini kuran, iddialı isimlendirmeler ve evrensel reçetelerden kaçınan bir çeşit postmodern gerilla hareketinin ilk örneğiydi. Öncülük sorunsalını özgürlükçü yatay bağlara ve çoğulculuğa vurgu yaparak aşan, ortodoks siyasetin şablonlarını altüst eden bir isyancı yaşam kuruluyordu Chiapas’ta.

Zapatistler, kendi özgün politika yapma yollarını klasik sol mantıkla, modernist şablonlarla alakası olmayan bir ‘öteki siyaset’ üzerine dayandırdılar. Ne kırdan şehirlere iktidarı fethedecek bir gerilla ordusu, ne de sistemle pazarlık ederek parlamenter sürece balıklama dalan pragmatistler olmak istemiyorlar Zapatistler. Felsefi dayanakları içinde, homojenlik üzerinden örgütlenme ve iktidarı hedefleyerek amaçlarına ulaşma gibi modernizmin kalıp yaklaşımlarına yer yok. Zaten kendilerini ideolojik olarak tarif ederken kullandıkları tanımlardan örgütlenme biçimlerine, hatta bildirilerinde kullandıkları dile bile bakıldığında liberter bir deneyimin mevzubahis olduğu görülüyor. Bu liberterlik, küçük anarşist cemaatlerin ütopya alanında tahayyül ettikleri ‘ideallik’ kıstaslarına göre şekillenen bir şey değildi –iyi ki de değildi ! İdeal yaşam normlarını teorik planda sahiplenmekle hayatın somut sorunlarına somut çözümler üretme sorumluluğunu yüklenmenin birbirinin karşıtı olgular olmadığını maalesef anarşistlerin birçoğu kavramış değil.

Zapatistler somut bir coğrafyada, somut bir topluluğun, somut sorunlarına, dar ulusallık veya belediyecilik sapmalarına kapılmadan küresel bir platformdan çözüm üretmeye çalışırken gündelik yaşamından toplumsal eylem alanına kadar elini taşın altına sokmayan/ sokma niyetini ifşa etmeyen kuramsal anarşistler bu realiteyi kavrayamadı. Bu kavrayışsızlık, anarşistler nezdinde taraf olunması, içinde özne olarak yer alınması gereken bir sürecin/ pratiğin –her zaman olduğu gibi- dışında kalınmasına yol açtı. Yaşadığımız topraklardaki liberal ‘anarşistlerin’ EZLN deneyimine yönelik koordinatlarını bilince çıkarmak için o yıllarda yayımlanan “Ateş Hırsızı” dergisinin “ Maskeler neyi gizliyor” başlıklı dosyasına bakmak bile yeterlidir. Her somut otonomi pratiğinin muazzam sorunlarla boğuşarak kendi öngördüğü özgürlüğü var etmesi gibi bir sorumluluğun mevcudiyeti bu liberaller tarafından asla kavranamaz; beklenir ki bir anda cennet yeryüzünde yaratılsın, yüzyılların kadim sorunları sihirli değnekle dokunulmuş gibi bir anda çözümlensin, ve tabii ki kendi emeklerinin bu sürece katkısı olmadan olsun tüm bunlar ! Bu okuma biçimiyle mesafe almadan anarşistlerin toplumsal planda mızmız seyirci olmaktan başka misyonlarının kalmadığı apaçık bir olgudur. İşin kötüsü ‘anarşistlerin’ birçoğu bu pozisyonda olmaktan son derece memnundur.

EZLN, önderlik rolü üstlenmeksizin Chiapas halklarının hizmetine kendini adamış, ismi ordu olmasına rağmen Marcos’un da dediği gibi “savaşmaktan çok konuşan” bir silahlı güçtür. Özerk yerli topluluklarının konseylerine bağlı olarak çalışır ve “itaat ederek yönetir”. Kural koyucu olmaktan çok boyun eğen bir organizasyon bahsettiğimiz, şablonlara dayanmaktansa yaşamın çeşitliliğini içeren ve ondan öğrenerek adımlarını şekillendiren bir topluluk. Merkezi iktidarı ele geçirerek dönüşümleri yukarıdan aşağıya inşa etmeye dayanan devletçi Marksizmi aşan bir bakış, “YA BASTA” ( ARTIK YETER) duygusunun örgütlenmesidir EZLN’nin varoluşu. EZLN’nin muazzam popülerliği, bulunduğu alanda var ettiği otonomiye ve doğrudan demokrasi yoluyla yaşattığı yatay örgütlenmeye dayanır. Aslında EZLN’ye en çok yakışan ideolojik betimleme, bu hareketin onur ve saygının örgütlenmiş ifadesini yarattığının altını çizerek yapılabilir. Çoklukların özgür yaşamını hemen şimdi, burada örgütlemenin çağımızdaki en önemli deneyimidir Zapatistlerin pratiği.

Böylesine kolayına kaçmayan, kendinden önceki kalıplara yaslanmayan bir deneyimin elbette birçok sorunu da olacaktır. En basit günlük kararların alınabilmesi için bile doğrudan demokrasinin tüm kanallarını kullanmak pratikte işleri yavaşlaştıracaktır tabii ki, hatta böylesi bir tartışma süreci Jakobenlerin hayallerinde bile canlandırmaktan rahatsız olacakları durumları ortaya çıkaracaktır. Ancak sözünü en önemli silahı olarak gören ve bu sözü dünya çapında eşit ilişkiler temelinde paylaşıma/dolaşıma sunan Zapatistler için bu işleyiş hayati önemdedir. Önemli olan özcülük karşıtı akışın geçerliliğini savunabilmektir. Savaşmaktan çok konuşan bir ordu, ‘göstermelik’ komutan veya komutan yardımcısı rütbelerine rağmen itaat etmekle yükümlü kıdemli kadrolar, piramidal hiyerarşinin veya ‘en doğru siyasi hattı’ yukarıdan aşağı dayatma misyonu edinmiş bir partinin olumsuzlandığı, bunlara ihtiyaç duyulmayan bir yaşam tahayyülü…


Bu tablo üzerinden her geçen gün gelişen hareket, kendi imkanları ve zorlukları içinde yürüyüşünü sürdürüyor. Marksistlerin ‘iktidar ele geçirilmeden hiçbir şey değiştirilemez, parti olmadan devrim örgütlenemez’, anarşistlerin ‘ordu örgütlenmesinin olduğu yerde özgürlükçü ilişkiler olmaz, popülist halk dalkavukluğu doğru değil’ eleştirileri arasında yoluna devam ediyor Zapatistler. Hayattan, kendi eylemlerinden öğreniyorlar ve hiçbir ideolojik sektin daraltıcı buyruklarını tanımıyorlar. Uluslararası dayanışmayı yerlerarası dayanışma anlayışıyla zenginleştiriyorlar, devrim şablonunu isyanı daha fazla öne çıkararak sorguluyorlar, kişi kültünü “maskelerin altında hepimiz Marcos’uz” diyerek alt edilmesi gereken bir anlayış olarak gördüklerini ifade ediyorlar. Bunları savunanların bir avuç akademisyen değil yoksul yerliler olduğunun altını çizdiğimizde deneyimin etkileyiciliğini daha net kavramış oluruz.

Salt bu erdemler için bile EZLN yarınlarımız için umut veren bir mücadele pratiği olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. EZLN gibi hareketlerin mevcudiyeti, anarşinin apaçık tezahür edebilmesi için ‘anarşistlerin’ kendi kısır faaliyetlerinden misliyle daha fazla katkı sağlıyor. Bu durum tespiti bile içinde bulunduğumuz evrede anarşist pratik çalışmaların hazin halini ortaya sererek anarşiyi somut bir güç olarak var etmek isteyen aktivistlere görevlerini hatırlatmaya yeterli. Biz isyancılar,‘İçine tüm doğumgünlerinin sığdığı bir doğumgünü’ dileklerimizle, Zapatist hayaller,zalim ‘gerçekçilere’ karşı hep var olsun diyoruz.

1 yorum:

  1. Bu güzel metin için Uyumsuzlar'a bir teşekkürü borç bilirim. İsyanla kalın.

    YanıtlaSil