11 Kasım 2012 Pazar

BALIK KAVAĞA ÇIKAR MI? LİBERALLERE ANARŞİST DENİR Mİ?



 UYUMSUZLAR FRAKSİYONU

Yaşadığımız topraklarda sosyal merkez, dernek, dergi, yayınevi mecralarında toplaşan anaakım anarşistler, kendilerini ve çevrelerini tanımlamak için öteden beri bir mottoyu cansiperâne biçimde savunurlar. Bu mottoya göre; herhangi bir kişi veya grup anarşist takısını kullanıyor, böyle bir beyanda bulunuyorsa, söz konusu kişi ve grup, otomatik olarak anarşist olarak adlandırılmalıdır. Bu bakış açısını siyaseten doğruculukla bezeli bir sadakatle benimseyen anaakım anarşistler; “ tabelayı astık, dükkânı açtık” kolaycılığıyla hareket eder; ne kadar mücadele kaçkını, liberal, neo-hippi akım varsa, kimlik politikalarına tabi sivil toplumculukla melezlenerek, bu topraklarda yıllardır “anarşizm” olarak yutturulmaya çalışılır. Bu nedenle, 1990’lı yıllardan günümüze, bu coğrafyada “anarşist” takısı, çeşitli renklerden her tür liberalin kendi konumunu meşrulaştırmak için kullandığı bir kılıf olarak işlev görür. Bir çeşit tekke zihniyetiyle, birbirlerinin zaaflarını görmezden gelme önkabulüyle biraraya gelen bu gruplar, anarşizmin eylemci, militan, özgür ruhunu unutturmak, mümkün mertebe asimile etmek için çaba harcamayı da marifet sayarlar. 

Neo-hippi, sivil toplumcu ittifakın seçtiği isimler ve görünümler sürekli değişse de mantığı, zihniyet yapısı hiçbir zaman farklılaşmaz. Bu liberal güruh, yaşadıkları iç çelişkilerden mütevellit, dönem dönem birbirlerine karşı ağır hakaretler sıralar, selamı sabahı kesmeye yeltenir; ama sonuç itibariyle, hayata bakışlarındaki ortaklık onları her zaman birlikte hareket etmeye, yan yana durmaya zorlar. Yıllardır isimleri ve iddiaları taban tabana zıt birçok ekibin “kardeş kardeş” aynı bayrak altında toplanmasının  esas nedeni de budur. Eylem kaçkınlığında, lafazanlıkta, ihbarcılığa varan dedikodu kampanyalarında, isyankâr, eylemci anarşistlere karşı tavır almakta hepsi tam tekmil, omuz omuza durmaktan imtina etmezler! Kara Mecmua’dan Kaos Yayınları’na, AFK’dan Siyahi dergisine, A-Forum’dan Savaş Karşıtları’na, Biz Erkek Değiliz’e kadar bütün anaakım anarşistlerin faydacılık temelinde inşa ettikleri ittifakların sonu gelmez. 

Bütün bu ekiplerin ve benzerlerinin, onların sağında solunda salınan bazı aklıevvel şahsiyetlerin olmazsa olmaz faaliyetleri de anarşiyi mutenalaştırmaya, anarşist teoriyi ideolojiye tahvil etmeye endekslidir. Bu vesileyle kendilerini anarşizmin elitleri, kanaat önderleri olarak pazarlamak için hiçbir fırsatı kaçırmamaya özen gösterirler, tabii ki. Mücadele adına taş üstüne taş koymamış, anarşi uğruna elini sıcak sudan soğuk suya sokmaya bile tenezzül etmemiş şahıslar, fildişi kulelerden âleme akıl satarlar.

Bugünlerde bu güruh içinde gerilim dozu yüksek bir atışma yaşanıyor. Eski dostlar birbirlerini teşhir ediyor, birbirlerinin anarşistliklerini sorguluyor. İtaatsizler adı altında toplanan gruba dönük bir eleştiri furyasıdır gidiyor. Öncelikle, İtaatsizler grubunun sivil toplumculuğu ifrat noktasına vardıran söylemlerinin, onları herhangi bir anarşist eğilime dahil edilemeyecek ölçüde liberalizmin bataklığına savurduğunu hatırlatalım. Ancak yaşanan tartışma bağlamında sadece İtaatsizler’in konumunun altını çizmek, resmin tamamını görmeye engel oluyor. Bu meselede zurnanın zırt dediği nokta başka. İşin sırrı, bugün onları liberal olmakla eleştirenlerin, teori ve pratikte onlardan ne farkı olduğu sorusunun yanıtında gizli. 

Anımsayanlar olacaktır, geçtiğimiz senelerde İsyankâr Anarşistler olarak, yukarıda saydığımız kişi ve grupların hiçbirini anarşist kümesi içinde görmediğimizi, yaşama bakışları, refleksleri ve duruşlarıyla neo-hippiliğin, liberal solculuğun, sivil toplumculuğun ötesinde yer tutmadıklarını duyurduğumuzda, şimdi birbirine “sen anarşist değilsin” diye esip gürleyenlerin tümü ortak tavır almış, “anarşist olarak anılmakta, beyan esastır” lafızıyla kenetlenmişlerdi. Hatta, bütün bu liberal güruh, o günlerde kafa kafaya verip İsyankâr Anarşistleri “tecrit” etmek için kararlar almış, “şiddet fetişisti”nden “vandal”a  pek çok güzide sıfatla adımızı anmışlardı! Hele ki, şimdi herkesi kara cahil sanıp sağa sola liberallik dersi vermeye soyunan bazı şahısların, isyankârlara yönelik sarf ettiği “mikro-faşist” tanımlamasını unutmak mümkün değil! 

Bugünkü manzaraya baktığımızda ise, liberal cephe içinde bu tip tartışmaların gelişmesinin hayra alamet olduğunu düşünmüyoruz. Ortada kirli geçmişinden arınmaya çalışan, özeleştirel bir muhasebe yaparak isyana meyleden bir özne yok. Yaşananlar, yıllardır dillendirdiğimiz eleştirilerin doğruluğunun sağlaması oldu, bir bakıma. Dün yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, sokağa çıktıkları yegâne eylemlilik olan mitinglerde kol kola yürüyenler, bugün birbirlerini bizim yıllar önce ifade ettiğimiz argümanlar üzerinden mahkûm ediyorlar. Dün, “kendine anarşist adı veren herkesi anarşist olarak kabul etmek kuraldır, tartışması bile olmaz” diye yazanlar, bugün utanmadan “herkese de anarşist denmez yahu, bunun birtakım ölçütleri olmalı” diyorlar!  En hafif deyimle, trajikomik bir durum... Özellikle de, söz konusu tartışmaya taraf olan öznelerin hepsinin liberal küme içinde yer tuttuklarını, birbirlerine savurdukları bu salvoların liberal cenah içinde vuku bulan bir iktidar savaşından ibaret olduğu gerçeğini göz önüne aldığınızda, komedinin dozu daha da yükseliyor. 

Bizim açımızdan olay bu kadar net ve açık. Biz, isyan için herhangi bir örgütün, takvimlere tabi bir gündemin, kuyruğuna takılacak bir güruhun gerekmediğini biliyoruz. Biz makropolitik tespitlerle dünyayı kurtardığını sananlara, öznesi olmadıkları kavgalar üzerine ahkâm kesenlere sadece gülüyoruz! Trafik polisi rolü oynamanın, bedel ödemekten kaçarak, mücadele yürüten toplumsal güçlerden herhangi birinin prestijinden yarar sağlamaya çalışmanın alçaklık olduğuna inanıyoruz! Anarşist olduğunu iddia edenlere, sistemin çarklarını yağlayan figüranlar olmamak için kendi bağımsız eylemlerini, sözlerini üretmelerini; bu temelde var edecekleri yıkıcı enerjiyi sahiplenmelerini öneriyoruz. Hakiki isyanın hiçbir zaman lafazan elitlere ihtiyacı olmadığını, kendilerine kurban rolleri biçenlerin isyanı tecrübe edecek cesarete sahip olamayacaklarını haykırıyoruz. 
 
Arzularımız doğrultusunda geliştireceğimiz eylemlerin toplumu dönüştürmeye değil, onun tamamen ortadan kaldırmasına hizmet etmesini istiyoruz. Sistemin Büyük Gösterisi’nin suni muhalefet arenasına katılmayı reddediyor, varoluşsal öfkemizi kendi özgücümüz aracılığıyla ifade etmeyi seçiyoruz. Yıkıcı olmayan ve yıkımı amaçlamayan girişimlerin isyankâr iradeyi zayıflatacağının, anarşistleri mevcut tatlı su muhalefetinin arasına konumlandıracağının altını çiziyoruz. Politik bir toplumsal mücadele anlayışının, kopyala-yapıştır yöntemiyle kurgulanan süslü programların canı cehenneme, diyoruz!

Bunun için kendimizi ve bu hedefler doğrultusunda eyleyen özneleri İsyankâr Anarşist, diğerlerini ise liberal olarak adlandırıyoruz. Ayrım çizgilerinin kalınlaştırılmasını, aynıların aynı, ayrıların ayrı yerde örgütlenmesini savunuyoruz. Ve balığın kavağa çıkacağı günleri görene kadar, eşyayı adıyla çağırmaktan, kediye kedi, liberale liberal demekten vazgeçmeyeceğimizi cümle âleme bir kez daha ilan ediyoruz.  
       

9 yorum:

  1. liberal qıjıka reş dergisini ve sosyal merkezci daf'ı, bir de sahte isyancı sosyal savaş'ı unutmuşsunuz... neden acaba?

    YanıtlaSil
  2. :) neremle gulecegımı sasırdım yahuuu.Gulunmeyecek zamanda bızı guldurdugunuz ıcın tesekkurler

    YanıtlaSil
  3. adsız arkadaş, bahsettiğin grupları bazılarının neyle iştigal ettiklerini bilmediğimiz, bazılarının da kaale alınacak, adı anılacak kadar bile "anarşi" kümesinde yer aldıklarını düşünmediğimiz için tek tek sıralamadık. o saydıklarından daf dışında hiçbirini tanımıyoruz; anarşi adına neyle meşgul oluyorlar, haberimiz yok. sanırız, biri uluslararası haberleri aktaran bir haber sitesi, diğeri de liberal kimlik politikası güden sivil toplumcu bir dergi. kısacası, metnimizde ifadelendirdiğimiz eleştiriler hepsi için geçerlidir.

    YanıtlaSil
  4. (ben mi düzgün yollayamadım, siz mi yayınlamadınız emin olamadım. emin olmak için yorumu bir kez daha atıyorum.)

    "anarşist olarak anılmakta beyan esastır" söylemi, kişinin kendisine yönelebilecek potansiyel suçlamalardan kaçınmak için öne sürdüğü "akılcı" bir argüman gibi aslında. yani ben karşımdakini bu argümanla suçlamazsam, otomatik olarak onun beni aynı argümanla suçlama gücünü elinden almış olurum. siz bu akıl oyununa net bir tavır ile karşı çıktığınızda, elbette bu küçük hesaplar ortadan kalkıyor, ancak kendinize yönelecek aynı suçlamaların da yolunu açıyorsunuz. yani sizin "liberal, sivil toplumcu" dedikleriniz size, "mikro faşist" dediğinde, bu kadar mesele haline getirip, her yazınızda bu konuya bir gönderme yapmamalısınız bana göre. "sivil toplumcu" gibi benzetmeler, onlar tarafından hakaret olarak algılanamaz, çünkü zaten öyleler tavrı; sizi de onların gözünde pekala gözüdönmüş, vandal, faşistler haline sokabilir. tabii buradan "neye göre kime göre" gibi kolaycı bir yaklaşımla sıyrılmak olmaz. bunun sağlamasını sokağın sesi, yapılan eylemlerin sonuçları (hem yararcı hedefe yönelik sonuçları, hem de toplumsal sonuçları) ve bu bağlamda tarih ortaya çıkaracak. ve bir kere bu tavrı benimsemişseniz bunun geri dönüşü pek yok. yani birileri çıkıp "anarşizm nedir", "bu anarşizm değildir" başlıklı yazılar döşediğinde, buna yine ses çıkarabilirsiniz elbette, ama "sen kimsin ki anarşi nedir ne değildir diye tarif veriyorsun" gibi tepkilerin pek bir anlamı kalmayacaktır. en azından bahsettiğim akış birilerini haklı çıkarana kadar.

    kendinize tanıdığınız "çelişki" toleransının birazını başkaları için de tanıyabilirsiniz. yani "biz zaten anarşiyi bir ahlak olarak tanımıyoruz, politik doğrucu bir tavrımız yok, o zaman söylemlerimiz zaman zaman birbiriyle çelişebilir, bunda da hiçbir sorun yoktur." tavrı, biraz da stirnercı bir "söylediklerim aleyhime delil olarak kullanılamaz" hali ile birleşince farklı bir kolaycılık ortaya çıkıyor. sırf başkaları "politik doğrucu" bir tavırı benimsediler diye, kendileri ile çelişmeyecekleri anlamı çıkmaz, çıkarılırsa da biraz zorlama olur diye düşünüyorum.

    uyumsuzlar fraksiyonu adının hiçbir isyancı, doğrudan veya "liberal, sivil toplumcu" eylem ile anıldığını duymadım. umarım bu benim cahilliğimden kaynaklanıyordur. ve umarım "çelişkiye fazlaca kredi veren" yapınızdan kaynaklanmıyordur. hem "başarılı bir illegal, tanınmayan illegaldir" derler. bu sizin amaçlarınıza ne kadar uygun bilmiyorum ama belki de doğrudur.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba,
    Öncelikle blogda, küfür, hakaret içermeyen her mesaja yer vermeyi ilkesel olarak savunduğumuzu belirtelim.

    Liberal cenahla ilgili yaptığımız tespitlerde ise, kendi duruşumuzla, hayata bakışımızla çelişkiye düştüğümüzü sanmıyoruz. İsyankâr Anarşistlerin anaakım anarşist akımlardan (sendikalistler, anarşist komünistler, neo-hippiler, pasifistler, sosyal merkezciler vb.) hangi noktalarda ayrıldığını, onları nasıl değerlendirdiğinin altını çizmek, özellikle militan, enformel bir anarşist geleneğin mevcut olmadığı yaşadığımız topraklarda hayati önem arz ediyor. Blogda kendi imzamızla yayımladığımız metinler bu temel karşıtlığı vurgulamak ve anaakım anarşizme (büyük A ile yazılanına) uzaklığımızın altını çizme amacına hizmet ediyor. Nitekim, başta Yunanistan ve İtalya olmak üzere, İsyankâr Anarşistlerin yakınlık ve eylem grupları olarak var oldukları, faaliyet gösterdikleri her yerde, kendileriyle anaakım anarşizan eğilimler arasındaki farklılıkları teorik ve pratik düzlemlerde vurguladıkları malûm. Hatta Yunanistan’da bu farklılıkların fiziki çatışmaya kadar vardığını biliyorsundur mutlaka.

    Kısacası bizim, sivil toplumcu, neo-hippi koalisyonuna “anarşizm dersi” vermek gibi bir niyetimiz yok, hiçbir zaman da olmadı. Ama bizim sözümüzü hakaret ve linç kampanyalarıyla manipüle etmeye çalışanlara, eylemimizi ihbarcılığa varan düzeyde dedikodu malzemesi kılanlara dur deme hakkımız vardır ve bu hakkımızı kullanmaktan imtina etmeyiz. Birilerinin oturdukları yerden, niceliksel, kof işbirliklerine güvenerek isyankâr oluşlara yönelik goygoyculuk yapmasına da izin vermiyoruz. Bizim hakkımızda o cenahın sarf ettiği tamlamalara atıfta bulunmamız, bu gerçeğin altını çizmek ve arkasında yatan saikleri teşhir etme tavrımızdan kaynaklanıyor. Mesafe koyduğumuz ekipleri kaale almadığımız gibi, yazıp çizdiklerini de pek umursamıyoruz, - bizi takip edenler için bu durum ziyadesiyle açık ve net sanırız.

    NOT: Uyumsuzlar Fraksiyonu bileşenleri herhangi bir eylemi veya etkinliği bırak Fraksiyon adıyla üstlenmeyi, üstlenmeyi bile genelde doğru bulmazlar. Destek, dayanışma anlamı içeren durumlarda ise eylemin muhtevasına uygun isimler kullanılır  Uyumsuzlar Fraksiyonu, siyasi bir örgüt, dernek, öncü parti vs. değildir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. notunuz benim için açıklayıcı oldu, teşekkürler. elbette bir öncü parti işlevi üstlendiğinizi varsaymadım fakat adını verdiğiniz "uyumsuzlar fraksiyon"u çevresinde; illegalist, enformal, somut bir örgüt yapılanması içinde olduğunuzu düşünüyordum. (mesela FAI içindeki bir hücre yapılanması gibi) söylediklerinizden, daha "esnek" (daha az militan iması yoktur.) bir örgütlenme, eyleme modelini benimsediğinizi anlıyorum.

      elbette kişiselleşecek kadar düşen tartışmalara vereceğiniz cevaplar sizi bağlar.(bu tartışmaların sıkça öznesi olmak tartışan tarafları o veya bu şekilde yaralayacaktır.) benim için sorun, farklı taktikleri topyekün dışlayıcı bir tavrın hakim olmasıdır. yanlış yorumluyor olbilirim fakat sizin yazınızda bu tavrın öne çıktığını görüyorum. son tahlilde, siz ve geriye kalan "kofti anarşistler" gibi bir sonuç çıkıyor. bence bu pek sağlıklı bir yaklaşım değil. bu iki taraf için de geçerli elbette. yani "ıyy şiddet ne kadar kötü, anarşi hiyerarşiye karşıdır, hiyerarşiyi yok etmek için önce kendi içimizdeki boku püsürü atmalıyız bu da şiddetsizlikten geçer vs." gibi bir söylem ne kadar sakatsa, sizlerin illegalist olmayan hiçbir girişimi anarşi olarak tanımamanız hatta illegallikle bir alıp veremediği olmayanlara dahi "isyancı kriterlere" uymadıkları için aynı teraziden geçirmeniz de bir o kadar sakat diye düşünüyorum. yani aslında terimlerle, farklı yorumlanabilecek sözcüklerle değil de, örneklerle ve somut olaylar üzerinden konuşmak lazım. mesela:
      süpermarketlerin "defolu" diye çöpe attığı kilolarca taze ürünü çıkarıp, pişirip, yemek haline getirmek, sonra bu yemekleri bir meydanda, ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine dağıtmak... ben böyle bir eylemde karşı çıkılacak hiçbir şey göremiyorum. veya vegan bir komunite yaratıp, dergiler çıkarmak, bu doğrultuda dayanışmak veya bir otoparkı işgal edip motorlu araçlara kapalı, halka açık bir park haline getirmek vs. bunlar pekala "sivil toplumcu" eylemler olarak yaftalanabilir. oysa bana göre bunlar hep hayatın akışına ters düşen ve dalgalanmalar yaratan hareketlerdir. dünyada birçok oluş var. "her şeyin bir yeri ve zamanı" yok belki ama her şeye (taktiğe) yer açılabilecek yer ve zamanlar var. bana göre eylemlerin hangi taktikle ortaya koyulduğundan çok, hangi motivasyonla ortaya koyulduğu önemli. yani organik tarımla kendi ürününü yetiştirip, bunu da isteyenlere ve gerçekten ihtiyacı olanlara öğreten, bu konuda makaleler yazan veya çamurdan ev nasıl yapılır, "insanlar kendine nasıl yeterli olur"un sorusunu arayan bir insanın, bu "toplumsal yararcı, legal," eylemleri sorun değil. asıl sorun; kişinin organik tarımla uğraşarak veya süpermaketten aşırdığı yemeklerle ihtiyaç sahiplerine yemek pişirerek dünyayı gerçekten değiştirdiğine, sisteme gerçekten zarar verdiğine inanmasıdır. ama bu böyle olmak zorunda değil. hem insanlar değişebilir de. hem de bu eylemlerine devam ederek değişebilir. ister kendisini daha iyi hissetmek için yapıyor olsun, isterse bu hayatta bir dala tutunmak, en basitinden "iyilik" yapıyor olmak için. ben harekette bereket olduğunu düşünüyorum. ve diyorum ki; insanları yaptıklarıyla yargılamayalım, insanların motivasyonlarını değiştirebilecek kanallar açalım. bu açılan kanalla, bugün vegan dergi çıkarıp, vegan beslenmeyi yaymaya çalışan birisi, yarın bunun yeterli olmadığını, dahası bunun hiçbir işe yaramadığını, hayvanların laboratuarlarda, kesimhanelerde bir soykırımdan geçtiğini ve bunu durdurmanın tek yolu o kesimhaneyi, o laboratuarları fiziksel olarak basıp, o hayvanları kurtarmaktan ve o soykırım merkezlerini yakıp kül etmekten geçtiğini anlayabilir. vicdan böyle bir şeydir çünkü, günün sonunda ona hesap vermek zorundasın. yeter ki hesap verme eşiğini düşük tutma ve gerçeğe bakabilecek kadar cesaretli ol.

      Sil
    2. (karakter sınırından dolayı burada devam ediyorum)

      ...bugün organik tarım yapıp, kitap çıkarıp, dünyaya "küçük bir katkı" sağladığını düşünen birisi de, aynı yolla, gdo'lu ve tek kullanımlık tohumların akışını önlemek için doğrudan eylemin gerektiğini kavrayabilir. hatta daha da ileri gidip tarım'ı topyekün sorgulayabilir. bunlar birbirinden bağımsız haller değil çünkü.
      böyle bir değişim elbette o kişinin vicdanında bir rahatsızlık yaratarak mümkün olur. ancak bunun yolu onları dışlamaktan, nasıl "anarşist olmadıklarını" anlatmaktan geçmez diye düşünüyorum. gerçeği görenlerin ve onun ağırlığı altında ezilmeyip, daha da bilenenlerin görevi; insanları yaptıklarından alıkoymak değil, onların motivasyonunu bizzat örnekleyerek değiştirmektir. doğrudan eylemin gerçekten işe yaradığını, "kişisel değişim ve arınmanın" kişi ile sınırlı kaldığını ve inanıldığı gibi dünyaya "ufak da olsa" bir katkı falan sağlamadığını, sözle değil eylemle göstermek, bir momentum yaratarak insanların vicdanında yara olabilmek, dert olabilmek gerekiyor.

      çok uzattım, hemen konunun sizle olan kısmına geleyim. sizin bu alanı kapattığınızı düşünüyorum. yani kişileri, grupları doğrudan yaptıkları ile yargılayıp, başka bir motivasyona ve algıya evrilebilecek potansiyellere topyekün set çekip, gerçekten sisteme darbe vuran eylemlerin yaratacağı bulaşıcı etkinin yolu örseleniyor. elbette hem "sivil toplumcu" bir yapıda bulunup üzerine " asıl siz anarşist değilsiniz, artık anarşide "şiddete" yer yok vs." (nasıl bir şiddetten bahsediliyorsa artık?) gibi suçlamalarda bulunanlarla konuşulacak bir şey yok. ancak saydığınız tüm bu gruplar böyle bir tavırda mıdır bilmiyorum. bildiğim kadarıyla da öyle olduğunu düşünmüyorum. sizlerden farklılar, olsun varsın öyle olsunlar.yeter ki şu ölü toprağını atalım. kişiselleşen tartışamları da bir hareketin üzerine yük olarak bırakmayalım. sizin yaptığınız bir eylem birçoklarına ilham kaynağı olabilir, başklarının yaptığı eylem de size ve bu böyle olmalıdır. ancak kişisel kin ve ayrışmalar bu etkileşimi imkansız kılacaktır.sizin doğru bildiğinize, savunduğunuza,yaratmaya çalıştığınıza değil tepkim, sizin bu topyekün set çekme tavrınızın varsaydığınızdan daha büyük etkileri olduğunu düşünüyorum. elbette sizleri dışlamaya çalışıp, anarşinin sahibi olduklarını söylemeyen fakat öyle davrananlar için de geçerli bu eleştirilerim. (daha da geçerli.)

      son olarak bu "dışlama", "ayrışma" vurgularım "gelin gardaş olalım a dostlar, yarınlar bizim yupiii" bağlamında söylenmemiştir. böyle bir anlam çıkmaması için iki cümlede söylenecek şeyi on cümlede söyledim, farkındayım. ama yine de bu noktayı vurgulamak istedim.

      Sil
  6. Tekrar merhaba,
    Blog sayfasının imkân ve olanakları dahilinde bahsettiğin konularla alakalı görüşlerimizi özetlemeye çalışacağım. En başta, yukarıdaki ilk mesajında verdiğin örnek faaliyetlerle bir alıp veremediğimiz olmadığını belirteyim. Bahsettiğin çalışmaları yürüten öznelerden rahatsız olduğumuz falan yok; tam tersine, samimi oldukları, oportünizme meyletmedikleri ve kişisel çıkar gütmedikleri sürece – yöntem ve taktik bağlamlarında katılmasak bile- sivil itaatsizliği benimsemiş grup ve bireylere saygı duyarız. Ancak bizim nefes aldığımız coğrafyada kazın ayağı öyle değil maalesef. Yukarıdaki metnimizde bahsi geçen öznelerin hiçbirinin öylesi bir samimiyete sahip olmadıklarını yaşayarak tecrübe ettik yıllar boyunca. Biz ve aynen bizim gibi anaakım anarşizan eğilimlere uzak kalıp, kendi yağıyla kavrulmayı tercih eden grup ve otonomlar hakkında dedikodu kazanları kaynatmayı teşrik-i mesai düzeyinde benimseyen, anarşizmin Papalık kurumunu, Engizisyon Mahkemeleri’ni inşa etmeye soyunan bir yığından bahsettiğimiz unutulmamalı.

    Yani, ortada iyi niyetlerle yol arayışında olan, naif özneler yok. Kendi lafızlarına bile sahip çıkmaktan aciz, topluluk psikolojisiyle hareket etmeyi kural olarak bellemiş, sosyal merkezlerde sağa sola akıl satmaktan, lakaplar yakıştırmaktan başka derdi olmayan insanlar söz ettiklerimiz. Hadi o cenahı kendi iktidar savaşlarının bataklığında bırakalım da, sözde onlara eleştirel yaklaşanlara bir bakalım. Pasifistlere, koşulsuz şiddet karşıtlarına muhalefet eden bazı grupların sözlerine ve eylemlerine baktığımızda da, onların bizim iyi niyetimizi kavrayamadıklarını görüyoruz. Oysa, bizim “bizden başka herkes kofti anarşisttir”gibi toptancı, genelleştirici cümleler kurmadığımızın birçok somut göstergesi mevcut. Mesela, 1 Mayıs’larda solcuların Taksim taaruzuna katılan, orada solcu militanların arasında çatışmalara giren anarşistleri -mitinglerde yer almayı, kortej kültürüne tabi olmayı doğru bulmadığımız halde- açık açık sahiplendik. Pasifist cenah onları sorgulamaya yeltendiğinde, Büyük Gösteri’ye içkin bir direniş çizgisi benimsemelerini eleştiriyor olmamıza rağmen, onların eylemini diğerlerinden ayrı tuttuğumuzu, pozitif değerlendirdiğimizi açıkça yazdık (Bu vurguyu blogdaki metinlerimizde de ifade ettik zaten). Ama onlar ne yaptılar?! Kendilerine en ağır hakaretleri sıralayan liberallerle “yoldaşça” tartışmalara girdiler, onlardan kopmayı, uzak durmayı göze alamadılar, uzlaştılar!

    “Hareket berekettir” düsturu, görünüşte aktivizmi yüceltiyormuş gibi görünse de, içten içe reformlar uğruna koşturmayı, farklı toplumsal güçlerin kuyruğuna takılıp görev savma kabilinden kendini tatmin etme refleksini içinde barındırır. Bu topraklarda anarşistler, maalesef ki, kendilerini hep mazlum addettikleri bir toplumsal kesimi destekleyerek ifade etmeyi tercih ediyor; LGBTT’lerle, kadınlarla, azınlıklarla, göçmenlerle dayanışmaktan kendi önceliklerini, özeylem ihtiyaçlarını unutuyorlar. Sivil toplumculuk dediğimiz bu tarzın ritüelleri sahiplenildiği zaman da, anarşistlerin kendi yıkım arzuları, doğrudan kendi sözlerini dillendirme motivasyonları kayboluyor. Bu negatif manzarayı gözlemlediğimiz için, anarşistler kendi güçleriyle kendi sözleriyle eylemeli, buna konsantre olmalı, diyoruz. Onun için, liberallerle, uzlaşmacılarla araya net bir ayrım çizgisi çekilmeli ve herkes –eksiğiyle gediğiyle- kendi kulvarında yol almalı.

    İsyancı selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. zaman ayırıp meselenizi net bir şekilde ifade ettiğiniz için teşekkürler.birçok şey netleşti benim için. son yorumunuzdaki son paragrafta ortaya koyduğunuz durum da kafa yormaya değer gerçekten."LGBTT’lerle, kadınlarla, azınlıklarla, göçmenlerle dayanışmaktan kendi önceliklerini, özeylem ihtiyaçlarını unutuyorlar." anti-fa üzerine düşünürken, buna benzer bir sonuca ulaştığımı hatırlıyorum. tabii birileri çıkıp, "ne yani faşizme karşı değil misin, göçmenleri istemiyor musun, kadın düşmanı mısın vs" diyerek meseleyi çarptırabilir. oysa anarşinin öncelikleri bunların hiçbirini dışlamıyor, farklı bir bağlamda yaklaştığı için meseleyi niteliksel olarak değiştiriyor.

      "hareket berekettir" analiziniz de yanlış değil. bahsettiğiniz bağlamda kullandığımı sanmıyorum."nerede hareket, orada bereket" sözünün, modern insan için ifade ettiği anlamdan çok doğanın düzenine(işleyişine) atıfta bulunduğunu düşünüyorum. ama o sonuç da çıkabilir, o yüzden bir fikir beyan etmiyeyim bu konuda.
      kendinizi anlatamıyacağınızı düşündüğünüz insanlarla tartışmaya girmeyin derim ben. farklı kavramlar farklı insanların zihninde farklı izdüşümlere yol açabilir. iletişim zor zanaat.

      "siper yoldaşları" bölümünde alf ve elf'i görmek ayrıca sevindirdi. varlığımız eylemlerimizde vücud bulsun, bu da sırf konuşanlara dert olsun.

      yollarımız kesişinceye kadar...kalın sağlıcakla.

      Sil